Cihat Burak, Galatasaray Lisesi’nin ardından 1943 yılında girdiği Güzel Sanatlar Akademisi’nde mimarlık eğitimi alır. Tüm yaşamı boyunca mimarlık yapmayı sürdüren Burak, resmi de hiçbir zaman geri planda bırakmaz. Okumak ve çalışmak için burslu olarak gittiği Paris’e gider. Cihat Burak, Türkiye sanatında evrensellik ve yerellik tartışmalarının sürdüğü 1970’li yıllarda, toplumu ilgilendiren ortak konuları resimlerinde kendi düşsel yorumlarıyla renklendirir. Gelenekleri çağdaş bir dille yorumlayan Burak, resimlerinde yer verdiği hikâyelerin pek çok sahnesini şiirsel yollardan geçirerek masalsı anlatımlarda birleştirir.
Cihat Burak arkadaşı Nâzım Hikmet anısına yaptığı triptik (üç panelli resim) çalışmasında şairin en çok bilinen şiirlerinden dizelerle fotoğraflardan alınma görüntüleri harmanlar. Şair hapishanede, yeşil bir paltoya sarınmış olarak görülür, başı da şiir dizelerinin ateşiyle yanmaktadır. Normalde hafif nitelik taşıyan çiçek ve kuş tasvirleri, burada masalsı bir ölçekte, karşılıksız aşktaki tutkunun ağırlığını içerir. Bu tasvirler, şairin sayısız aşkını ve 1950 yılında Uluslararası Barış Ödülü’yle dünya çapında tanınmasını anımsatır. Nâzım Hikmet 1963’te kalp krizinden ölmüştür, ama şairin ortadaki panelde görülen cesedi sanki bir sokak ayaklanmasında, belki bir taşla öldürülmüş gibidir. Şairin şiir tutkusuyla kızarmış ve şişmiş başının görsel tasviri, devrimi bekler gibi duran, sırası bozulmuş, sökülmüş kaldırım taşlarının karmaşası, geçmişten ve günümüzden imgelerin pastişi yapıta gerçeküstücü bir duyarlılık katar. Son panelin tepesinde Nâzım Hikmet annesiyle birlikte, fes takmış bir delikanlı olarak görülür. Alt köşede şairin arkadaşları ve ailesi vardır, Cihat Burak’a göre belki de en çarpıcı figürler, Nâzım Hikmet’in ölümünden çok sonra protesto mirasını taşıyanlardır.
Resim
Tuval üzerine yağlıboya
140 x 280 cm
İstanbul Modern Sanat Müzesi Koleksiyonu
Oya - Bülent Eczacıbaşı Bağışı