1910’da İstanbul’da doğan Semiha Berksoy, 1928 yılında İstanbul Belediye Konservatuarı’na kabul edilmesinin ardından 1929 yılında Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim ve seramik atölyelerinde heykel eğitimi alır. Aynı yıllarda Muhsin Ertuğrul tarafından açılan Tiyatro Okulu’na başlar. İlerleyen yıllarda Berlin Müzik Akademisi’ni bitirir ve orada sahne alan ilk Türk opera sanatçısı olur. Çok yönlü kişiliği ve özgün sanat anlayışıyla Türkiye kültür sanat tarihine damgasını vuran bir primadonna Semiha Berksoy.
Berksoy, Türkiye’nin ilk kadın opera sanatçısı olmasının yanı sıra sahne sanatları, edebiyat ve görsel sanatlardaki yetmiş yılı aşkın sıradışı külliyatıyla gerçek bir öncüdür. Yazar Ferit Edgü’nün deyimiyle “öncülü ve ardılı olmayan” Berksoy’un çok katmanlı ve kompleks sanat pratiğini tarif etme çabasında en kısa yol estetikteki “gesamtkunstwerk” kuramından geçer. Wagner tarafından opera için kullanılan ve sinema, mimari ve görsel sanatlar alanını da derinden etkileyen “Gesamtkunstwerk”, bütünlüklü sanat yapıtı ya da tümel sanat anlamına gelir. Semiha Berksoy için drama, performans, müzik, resim, şiir, kostüm, dekor, zaman, mekân, yaşam ve diğer her şeyin birbirine geçtiği, bütüncül bir bakışla estetize edildiği ve adeta “tek” olduğu bir düzleme tekabül eder.
Hayatını opera ve sahne sanatlarına adayan diva, sonradan görsel sanatlara odaklanır. Hayal gücünü figüratif ve teatral formlarda dışa vurduğu resminde önce tuval sonra çarşafı yüzey olarak kullanır; yerleştirmeler yapar, hatta ‘‘bütün dünya odamın içinde’’ diyerek kendi yatak odasını başlı başına bir sanat yapıtına dönüştürür. Resimlerinde kendisine, ailesine ve sanat çevresinden yakınlarına yer veren Berksoy, sahnede canlandırdığı karakterler ile özbenliğini, hayatıyla sanatını, başka bir deyişle gerçekle hayali şiirsel ve masalsı bir üslupla iç içe geçirir. Yapıtlarında otobiyografik unsurlar kullanan Berksoy, özel hayatıyla ya da sahne hayatıyla ilişkili metin, tarih, yer, eser ve kişi adlarını sıklıkla not düşer. Böylece, yapıtları sadece sanatsal açıdan değil Türkiye kültür sanat tarihi için de anlamlandırmaya değen bilgi, referans ya da çoğunlukla şifreler sunar. Sanatçının “Hapishanede Ziyafet” adlı resminde, Çankırı Cezaevi’nde bir süre hapis günlerini paylaşan, sırasıyla Nazım Hikmet, Hikmet Kıvılcımlı ve Kemal Tahir resmedilmektedir.
Resim
Duralit üzerine marufle karton üzerine yağlıboya
99 x 69 cm
Dr. Nejat Eczacıbaşı Vakfı Koleksiyonu
İstanbul Modern Sanat Müzesi / Uzun süreli ödünç