Herşey Tıkırında

Herşey Tıkırında 25–28 Haziran 2009

İstanbul Modern Sinema, Goethe-Institut Istanbul işbirliğiyle, ilk gösterimi son bir yıl içerisinde gerçekleşmiş Alman filmlerinden bir seçkiyi sinemaseverlerin beğenisine sunuyor.

İzleyici ve eleştirmenlerin karşısına ilk kez Berlin, Cannes, Venedik, Toronto, Sundance gibi festivallerde çıkan 8 filmlik seçki, hayli ironik bir biçimde, “Her Şey Tıkırında” olarak adlandırılmış. Zira programdaki filmlerin hemen hepsinin ortak özelliği, ister geçmişe baksınlar, ister bugüne ya da ister kişisel bir hikâye anlatsınlar, ister evrensel, yolunda gitmeyen şeylere dikkat çekmeleri.

BULUTLARIN ÜSTÜNDE
Yönetmen: Andreas Dresen
98’, Renkli, 2008

Inge, Karl ile tanışır ve ona sırılsıklam âşık olur. Karl ile beraber olmak için 30 yıllık kocası Werner’i terk eder. Bu birçokları gibi bir aşk hikâyesi olabilirdi, eğer söz konusu kişiler 60 yaşını çoktan aşmış, hatta 70 yaşın da üzerinde olmasalardı. Gerçek bir senaryo olmadan çekilen ve diyalogların oyuncular tarafından doğaçlama gerçekleştirildiği çarpıcı bir film.

ANONYMA – BERLİN’DE BİR KADIN
Yönetmen: Max Färberböck
131’, Renkli, 2008

Berlin, Nisan 1945. Savaşın son günleri. Bir grup insan, yarı yıkık bir evin bodrumuna sığınmış bekleşiyor. Bombalı geceleri ve topçu ateşini atlatmışlar. Çoğu kadın ve başlarına gelebilecekleri tahmin etmeye çalışıyorlar. Kızıl Ordu’nun Berlin’e girmesi an meselesi. Färberböck’ün filmi, ölene kadar anonim kalmış bir kadın yazarın günlüklerine dayanıyor.

JERICHOW
Yönetmen: Christian Petzold
93’, Renkli, 2008

Jerichow, Almanya’nın kuzeydoğusunda bir köydür. Çevre fakirdir ve neredeyse hiç iş imkânı yoktur. Hayatları yoldan çıkmış üç kişi kader denebilecek bir tesadüfle burada bir araya gelir. Christian Petzold’un “Jerichow”u üç kişi arasında geçen bir hikâye anlatıyor; özlemlerin hep daha derin, daha başka rüyalarda yok olduğu bir film.

BİZİM KÖYÜN PUNKLARI
Yönetmen: Lars Jessen
93’, Renkli, 2009

Baltık Denizi kıyısındaki Schmalenstadt köyü, 1984 yazı. Kendine “Roddy Dangerblood” adını takan 17 yaşındaki Malte Ahrens, eski solcu anne ve babası ile birlikte bir çiftlik evinde yaşamakta ve çömlekçilik eğitimi görmektedir. Köye biraz geç gelen “punk” akımı ile tanışır. Komşularının oğlu Schwaster ile tanıştıktan sonra kendi punk tanımını ve onunla birlikte özgürlüğü keşfeder.

PUPA YELKEN
Yönetmen: Jan Krüger
75’, Renkli, 2009

Johann ve Robin adlı iki genç erkek, kırlara doğru bir geziye çıkar. Brandenburg ormanlarının derinliklerine girdikçe maceraları tuhaflaşmaya başlar. Senaryonun arkasındaki gerçeği, gerçek doğanın içindeki masalsı anları, kent hayatının dışında eşcinsel bir ilişkinin doğallığını arayan bir yolculuk.

AĞUSTOS ORTASI SONU
Yönetmen: Sebastian Schipper
90’, Renkli, 2009

Thomas ve Hanna yazı birlikte geçirmeyi planladıkları taşradaki yeni evlerine varırlar. Birbirlerine çok âşık ve mutludurlar. Fakat hiç beklenmedik bir şekilde, karısı ve çocuğu tarafından terk edilen Thomas’ın kardeşi Friedrich onlara geleceğini bildirir. Hanna ilk başta Friedrich’in içine kapanık hali karşısında biraz zorlanır, ama giderek onun güvenilirliği ve sorumluluk duygusu hoşuna gitmeye başlar.

YÜREK KARANLIK BİR ORMANDIR
Yönetmen: Nicolette Krebitz
83’, Renkli, 2007

Marie, tesadüfen, kocasının aile yaşantısının yanı sıra başka bir hayat da sürdüğünü öğrenir. Kocası Thomas’ın hayatında ondan çocukları da olan başka bir kadın daha vardır. Marie şüphesinin doğru olup olmadığını kontrol etmek ister ve bir maskeli baloda Thomas’ı fark ettirmeden izler. Acaba yeni gerçekle baş edebilecek midir?

LULU & JIMI
Yönetmen: Oskar Roehler
95’, Renkli, 2008

İflas etmiş bir fabrikatörün kızı olan Lulu, yakışıklı ve züğürt siyahi genç Jimi’ye âşık olur. Lulu’nun ailesi ve kasabanın muhafazakâr çevresi tam anlamıyla şok geçirerek, bu aşkı önlemek için ellerinden geleni yapar. Oskar Roehler bu filmiyle acı ve mutlulukla dolu, sınır tanımayan büyük bir aşk hikâyesi anlatıyor.


ULRIKE OTTINGER FİLMLERİ

4 – 11 Haziran

İstanbul Modern Sinema, Goethe-Institut Istanbul işbirliğiyle, izleyicisinin karşısına Alman sinemasının feminist kanadının en önemli temsilcilerinden Ulrike Ottinger’in filmlerinden oluşan retrospektif bir seçkiyle çıkıyor.

Farklı sanat dallarına olan ilgisi nedeniyle interdisipliner bir film dili geliştiren Ottinger’in filmleri, absürt teatral mizansenleri ya da fotoğraf karelerini anımsatan resimsel görsellikleri kadar, belgesel ve kurmaca arasında gidip gelişleriyle de farklı bir izleme deneyimi sunuyor. Seçkide yer alan “Sürgün Şangay” ve “Moğolistanlı Jean d'Arc” yönetmenin en önemli filmleri arasında kabul edilmektedir.

Retrospektifte Ottinger’in ilk gösterimi Şubat ayında Berlin Film Festivali’nde yapılan son filmi “Kore Çeyiz Sandığı” da yer alıyor.

KORE ÇEYİZ SANDIĞI
82’, Renkli, 2009

“2007 yılının sonbaharında Kore’den gelen bir maili açtığımda, biraz sonra mucizelerle dolu bir kutuyla karşılaşacağımı ve kutunun içeriğinin bir film için ilham kaynağı olacağını bilmiyordum. ‘Kore Çeyiz Sandığı’, şimdi her yerde oluşan megakentler ve onların çelişkili ahalisi üzerine modern bir masal. Şimdiki zamana bir yolculuk.” (Ulrike Ottinger)

PRATER
107’, Renkli, 2007

“Prater”, baştan çıkaran görüntüleriyle Viyana’nın sevilen eğlence parkını etkileyici bir sinema deneyimine dönüştürüyor. Prater’i Prater yapan ailelerin üyeleri, gösteri hayatını anlatıyor. Bugünün ve geçmişin Prater ziyaretçileriyle birlikte yerimizden kalkmadan yolculuklara çıkıyoruz: Viyana, kanallarıyla, Rialto Köprüsü’yle, Ducale Sarayı’yla bir küçük Venedik’e dönüşüyor. Bizi tüm bunların üzerine taşıyan Prater’deki dev dönmedolap, Viyana’nın çatılarına yukarıdan bakmamızı sağlıyor.

SÜRGÜN ŞANGAY
275’, Renkli, 1997

Savaş zamanında, Alman, Avusturyalı ve Rus altı Yahudi’nin Şangay’da kesişen yollarını anlatan bu film, mülakatlar, belgeler, fotoğraflar ve Şangay’ın bugünkü görüntüleri eşliğinde sürgündeki yaşamların izini sürüyor. İnce bir mizahla zenginleşmiş bu büyüleyici film, Uzakdoğu’nun en müthiş kentlerinden Şangay’ın kaybolan eski Yahudi dünyasını hatırlatan eşsiz bir kültürel yolculuk...

MOĞOLİSTANLI JEAN D’ARC
1989, 165’, Renkli

“Bir grup kadının bir Moğol kadın savaşçılar kabilesi tarafından kaçırılması üzerine üç dilli bir öykü ve heyecan verici bir film. Öykünün temelinde, yalnızca Moğol yerlilerle Avrupalı ve Amerikalıların arasındaki değil, aynı zamanda farklı kişiliklere sahip tiplemelerin de arasındaki kültürel etkileşim ve karşıtlık yatıyor. Tümüyle Moğolistan’da çekilen film, izleyiciye bu uzak ülke üzerine ilginç fanteziler ve imgeler sunuyor.

BİR ALKOLİĞİN PORTRESİ
107’, Renkli, 1979

“Sie” adında zengin ve şık bir kadın Berlin’e taşınır. Amacı, kendini tamamen alkolizme teslim etmektir. Orada başka bir kadınla, “Bahnhof Zoo’nun Alkoliği” ile karşılaşır. Bu kadın, toplumsal açıdan düşüşü temsil etmektedir, ama yine de hayata karşı “Sie”den daha pozitif bir duruşu vardır. “Sie” çeşitli barlarda kendini içkiye verir, birçok kâbus yaşar. Bu kâbuslarda farklı meslekler icra etmektedir. “Kesin İstatistik” veya “Aklın Yolu” gibi adlar taşıyan farklı kadın figürleri durumu yorumlar.

DORIAN GRAY’İN MAGAZİN BASININDAKİ PORTRESİ
152’, Renkli, 1984

Filmin başlığı içerdiği karmaşıklığa uygundur. Ottinger’in üzerinde çalıştığı Dorian Gray hikâyesinde başkarakter Delphine Seyrig’in oynadığı Dr. Mabuse. Çevirdiği dolaplarla Alman Dışavurumcu sinemanın şeytanî doktorunu aratmayan bu kadın yöneticinin uluslararası medya şirketini büyütmek için korkunç bir planı vardır.

UCUBE ORLANDO
126’, Renkli, 1981

Ulrike Ottinger’den beş bölümden oluşan küçük bir dünya tiyatrosu. Hata, yetersizlik, iktidar hırsı, korku, delilik, zulüm ve günlük yaşam gibi konuları kapsayan “dünya tarihi”, başlangıçtan bugüne “uçuk” insan örnekleri üzerinden anlatılmaktadır.